Kuşbakışı İstanbul
İstanbul
Nüfus: 14160467
Yüzölçümü: 5170,00
Rakım: 100,00
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur.Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca, hilafetin Osmanlı Devleti'ne geçtiği 1517'den, kaldırıldığı 1924'e kadar, İstanbul İslamiyet'in de merkezi oldu. Meşhur yemekleri arasında İstanbul pilavı, erik soslu kabak, lüfer pilavı ve papaz yahnisi bulunur.
Yıllar boyunca büyük İmparatorluklara ev sahipliği yapan, dinlerin, dillerin, ırkların buluşma şehri, Türkiye'nin ve Avrupa’nın en kalabalık şehri… İstanbul!
Asyadan bir kısrak gibi uzanır Anadolu… Avrupa’ya değmeden İstanbul olur eli.
İstanbul’u dinler şair, gözleri kapalı… Ankara’nın İstanbul’a dönüş yolunu sever hep bir başka şair… Dünya güzeli bir kadındır bir başkasında… Canım İstanbul’um der bir diğeri… “Nereye gidersen git, orada İstanbul” denilir bir şiirde de. İstanbul’u anlatır sayısız şiirler, şarkılar, kitaplar… Siz Sinan’ı izlerken her adım başı, İstanbul kendini anlatır sessizce.
O büyük fetih komutanı hadis-i şerif içinde müjdelenir… Adı Fatih Sultan Mehmet olur. Bizans’ın Konstantiniyyesi İslambol olur yükselir minareleri, kubbeleriyle…
Yenilmez şehirdir İstanbul. Burada yaşayan dini, dili, ırkı ve rengi ne olursa olsun, İstanbulludur. Roma’ya, Bizans’a, Latin ve en son Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapmış olsa da ''Dünya bir ülke olsa başkenti İstanbul”dur Napolyon’a göre.
Sarayburnu’ndan hafif bir rüzgâr fısıldar uhrevi bir musikiyi boğaza… İleride musiki ısınır, sözler ısınır. Haliç’te Altın boynuz’da yanar bir gemi. İstanbul yanar suyun içinde. İstanbullular yanar içlerinde…
Kız Kulesi'nde tutsaktır aşk acısı yıllarca özlenen ve hasretle anılan bu şehirde. Akşamları balıkçılar teknesinde öldürür fakirliği tuttukları balıklararla. İskeleden kalkan bir vapur yükselir mavi suların tepesinden martıların göğüne… Ebu Eyyüp El Ensari, Hz. Yuşa, Aziz Mahmut Hudayi, , Yahya Efendi, Telli Baba ve daha nice İslam büyüğü manevi bekçisidir şehrin.
Bir gurbet treninin düdüğü duyulur Haydarpaşa’dan geçerken vapurla. Rumeli ve Anadolu Hisarı'nın ihtişamı önünden süzülür gemiler. Dolmabahçe’den Topkapı Sarayı'na, oradan Yıldız Sarayı'na, Beylerbeyi Sarayı'na, oradan Çırağan Sarayı'na… Bitmez boğazın sergilediği sarayları, köşkleri, yalıları…
Sultanahmet'te, Süleymaniye'de bir bayram sabahını anımsatır Eminönü’nde güvercinlere buğday atan çocukların gülümsemeleri… Kapalı Çarşı'da kaybolmuş bir turist gibi dolanır Galata kulesindeki üveyikler. Emirgan Korusu'nda gökkuşağı rengi güzellikler. 15 Temmuz Köprüsü'nde şehitler selamlar üstünden İstanbul’un Avrupa yanına geçenleri…
Bir masaldır İstanbul. Anlatmak azaltmaz, artırır ancak. Uç uca eklenir anlatılar, hikâyeler boğazın derin sularına atılanlar hariç olarak. Dili olsa da konuşsa saraylar, cami, kilise, sinagog ve havralar ne şanlı milletler, ne büyük şahsiyetler barındırdığını kucağında bu şehrin.
Bazı şehirler vardır, ne vakit anlatılmaya başlansa söz gelir, şiir olur, şarkı olur olur dökülür satırlara.